17 Şubat 2014 Pazartesi

Köpek Kızağı Dünya Şampiyonası



Aslında bu sıradaki yazımın İsviçre’de kayakla alakalı olmasını planlıyordum ama bir gece beklenmedik şeyler oldu… 
İsviçre’nin Kandersteg adlı kasabasında kalıyorum, toplam nüfus 1200 civarı, sessiz sakin bir yer. Normal zamanlarda geceler aşırı sessizdir, sanki kasaba terk edilmiş gibi, gerçi gündür de etrafta pek kimseyi göremezsiniz orası ayrı konu. Gelelim gece olan beklenmedik olayımıza; köpek sesleri!
İlk duyduğumda şaşırmıştım çünkü benim bildiğim bölge ormanlarında pek vahşi köpek yok, ama o gece en az 15-20 köpeklik bir sürünün bağırışları yankılanıyordu, biraz bölgede hayvan saldırıları olmadığını bildiğimden birazda kalabalık olmamızın etkisiyle pek önemsemeden yolumuza devam ettik.
Sabah kalkıp pencereden bakınca, söyleyebilirim ki bu kadarını ben bile beklemiyordum, alışılmadık köpek seslerinin kaynağını öğrenmiş oldum; bir adam, köpekler tarafından çekilen bir kızak üzerinde hızla ilerliyordu. Ben daha ne oluyor şaşkınlığını atamadan arkasından bir başkası geldi, hepsinin üzerinde numaralar var.
           Kahvaltıya indiğimde öğrendim, 14-16 Şubat 2014 tarihlerinde Köpek Kızağı Dünya Şampiyonası bulunduğum kasabada yapılıyormuş, hatta yarış güzergâhı kasabadaki yürüyüş yolları ve otoyollardan geçtiği için o günlerde bölgede bulunan insanlardan yardım alıyorlarmış, kısa bir sohbetin artından sonraki gün Dünya Şampiyonasında görevli olacaktım.
Sonraki gün 15.00’da bulunmam gereken yere gittim. 4 yol ağzı, karşılıklı yollardan bir tanesi insanların yürüyüş yolu ve diğeri de kasabanın, Kuzey Disiplini olarak da geçen Mukavemet Kayağı pistlerinden biri ki o an yarış için kullanılıyor. Aslında yaptığım iş çok basit, bir saat boyunca insanların karşıdan karşıya geçerken yarışmacıların önlerine çıkmalarını önleyeceğim ama bu benim için çok daha özel bir an. Daha önceleri sadece çizgi filmlerde gördüğüm bir olayın aslında gerçek olduğunu görme, yakından izleme fırsatı buldum, en önemlisi de geçen sene görüp bende böyle bir kare çekmek istiyorum dediğim köpek kızaklarıyla ilgili bir anı fotoğraflama şansı buldum.
Normalde kedi ve ya köpeklere özel bir ilgim yoktur, ama yarışmadaki köpekler o kadar güzel görünüyorlardı ki… Birlikte bir takım olarak hareket etmeleri, başka bir yarışmacı ile karşılaştıklarında sahiplerinden komut gelmeden çok önce hızlanıp rakip takım köpekleri ile mücadeleye girişmeleri, güç gösterisi yapmaları, havlamaları, artık insanlar arasında görmekte zorlandığım birliktelik duygusu ve nasıl düzgün, etil, ahlaklı mücadele edilir kavramını hayvanlarda görmeme sebep oldu ki ilerde bahçeli bir evim olursa buradakiler gibi 4-5 tane köpeğim olmalı demekten geri duramadım. İşte size çektiklerimden bir kare…

15 Şubat 2014 Cumartesi

Dubai'ye ufak bir gezi

2 sene önce Kandersteg anılarımı paylaşmak için başlamış olduğum internet güncesi maceram, ilk gün yazdıklarımdan sonra 1 adım öteye gidemedi. Bunda gerek İsviçre’deki yoğun programımın, gerek daha sonra Türkiye’ye döndüğümdeki üşengeçliğimin etkisi var. Bu sayfayı güncel hale getirmek uzun süredir aklımda olsada bunu bir türlü başaramadım ancak son zamanlarda gerçekleşen bazı olaylar ve belki de –tatil amacıyla olsa da- tekrar Kandersteg’e gelmem tekrar yazmama sebep oldu.
Öncelikle kafamdaki planı açıklayım; geçtiğimiz 2 senede farklı organizasyonlar ile bir çok yerde ve etkinlikte bulundum. Eğer bunları kronolojik olarak yazmaya çalışırsam sayfaya güncel şeyleri yazmam için en az 3-4 ay daha geçmesi gerekecek bu yüzden sayfaya son yaşadıklarımı yazmaya başlayıp daha sonra geriye gitmeyi planlıyorum, okurken tarih karmaşası yaşarsanız muhtemelen bundandır. Şu anda İsviçre’de bulunduğumu daha önce söylemiştim ancak yazmaya son bitmiş yolculuğum olan Dubai gezimden başlayacağım.
2013 yılı Eylül – Ekim ayları sırasında, aile olarak ve bazı yakın aile dostları ile birlikte Dubai’ye bir gezi yapma fikri ortaya çıktı. Dubai seçilmesinde en büyük etken ülkenin Avrupa ülkelerine göre daha ucuz olması ve genelde benzerlikleri çok fazla olan Avrupa kültürlerinden farklı bir ülke ve kültür yapısını tanımaktı, toplamda 5 gün süren yolculukla ilgili yorumları yapmadan önce kesin bilgilerden başlayalım.
Ankara Gordion Alışveriş Merkezinde bulunan “tur312” isimli turizm acentasından aldığımız paket tura kişi başı 299€ verdik. Bu fiyata İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanından Dubai’ye ulaşım, oradaki konaklama ve sabah kahvaltıları ve dönüş uçağı dahildi. İlk günün Dubai’ye indiğimiz yarısı dışında kalan vakit için bize ekstra turlara katılmamız gerektiği söylendi ki bunların ortalama fiyatı 70€ idi.
“tur312 ” adlı şirket aslında “ tatil.com ” internet sitesinin ir şubesiymiş ve bizim katıldığımız Duabi turunda bu şirketler aslında sadece birer aracı kurummuş. Turu düzenleyen asıl şirket “ flyexpress ” adlı şirketmiş. Ulaşım için kullandığımız uçak ise “ freebird “ havayollarından kiralanmış yani aslında tarifeli bir uçuş değilmiş. Son olarak konaklamızdan bahsedeyim, Dubai El Barsha bölgesinde bulunan “ ibis Hotel” de kaldık.
Aile ve aile dostlarından oluşan yaklaşık 12 kişilik grup, 29 Ocak 2014 Çarşamba günü Pegasus 18.40 uçağına binmek için yaklaşık 17.00 -17.30 civarı Ankara Esenboğa Havalimanında toplandık. Standart kontroller, biletlerin alınması ve benzeri işlemlerden sonra uçağa geçtik. Standart bir uçuşun ardından, tahmini 5-10 dakikalık bir gecikme ile İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanına indik, Dubai uçuşumuz 00.30’da olduğu için sakin bir şekilde valizlerimizi aldık ve dış hatlar terminaline geçiş yaptık. Sıkıcı birkaç saatten sonra 22.30 civarı check-in’in açıldığını öğrenip hareketlendik. Bir süre bizi İstanbul’da karşılaması gereken tur görevlisini arayıp bulamadıktan sonra biletlerimizi almak için sıraya girdik. Bizim bineceğimiz sefere sadece 2 check-in bankosunun açılması, uçağın tamamı tura ait olduğu için bir anda onlarca kişinin bankoların önüne üşüşmesi gibi sebeplerden, dışarıdan bakıldığında umreye gidenlerin uluşturdukları kalabalıktan pek de bir farkımız yoktu. Bu sırada bizi karşılaması gereken kişi geldi ki şahsen gelmese de olurmuş dedim, gelen kişiyi sokakta görseniz yüzüne bakmaz uzaklaşırsınız. Ön yargıları savunan biri olmasam da sonuçta müşterinin karşısına çıkacak insanın biraz özenli görünmesi gerektiğini düşünüyorum bu anlamda karşımıza çıkan saçı sakalı birbirine karışmış görevli aslında tur boyunca yaşayacaklarımızın habercisiymiş de biz farkında değilmişiz.
Valizler verildi, pasaport kontrolü geçildi ve duty free de birkaç tur atıldıktan sonra 00.25’te geç kaldığımızı düşünerek uçağa binmek için ilgili kapıya gittik ki bir de ne görelim, uçak yok!
00.30’da kalkacak olan uçak 00.35’te gelip önce içindeki yolcuları boşalttı, ardından yakıt ikmali ve diğer hazırlıklarını yaptı. Bu sırada öğrendik ki Antakya’dan tura katılan insanlarla ilgilenen tur görevlisi,  internet ortamında alınan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne girerken kişinin yanında bulunması gereken vizelerle dolu (50 kişi için) dosyayı, havalimanından ayrılıp evine dönerken yanında götürmüş, geri getirmesi beklendi. Bu sebeplerle oluşan yaklaşık 1 saatlik bir bekleyişin ardından havadaydık. Uçakta geçen sürede, uçağı inceledim baya eskiydi, üzerinde Türkçe yazılar olması sebebiyle THY’den 2. el olarak satın alındığını düşünüyorum. Uçağın temizlik, teknik denetim gibi işlerinin ne sıklıkla yapıldığından emin değilim özellikle kalkış sırasında jet motoru mu pervaneli motor mu ayırt etmekte zorlanacağım sesler çıkartan sağ motorun bu endişemde büyük payı var, uçuş korkusu olmayan biri olarak uçuşun biran önce bitmesini istedim. Şunu da belirteyim, daha önce THY, Pegasus, AnadoluJet, Easyjet ve Lufthansa ile uçuş yaptım. Uçağa binenler mutlaka fark etmiştir uçuş öncesi uçağa binerken host ve hostesler sizi karşılar nadiren pilot da orada olur ve hoş geldiniz der. İnişten sonra ise host ve hosteslerin yanında pilot mutlaka yerini alır ve iyi çalışmalar / iyi tatiller diler, aynı uçuş personelleri ile gidiş geliş toplamda 2 kere seyahat ettiğim, giriş kapısından 4 kere geçtiğim halde pilotu hiç göremedim.
Biz Dubai’ye gittiğimizi sanırken sabah kendimizi Sharjah Havalimanında bulduk. Sharjah Birleşik Arap Emirliklerinin 3. büyük emirliğiymiş ama bu özelliği inen uçaktan valizlerimizin inmesini 1 saat daha beklediğimiz gerçeğini değiştirmiyor.
Havalimanından çıktık ve bizi karşılaması gereken tur rehberi yerine başka bir rehber bizi bekliyordu. Bize otobüse kadar eşlik edip otobüsle bizi “Burada bulabileceğiniz demleme çay yapan nadir yerlerden biri” olarak tanımladığı kahvaltı mekanına götürdü. Bu arada kahvaltı yeri tabiki tur şirketi ile daha önce anlaşmış, gittiğimizde sabit menü (tek tabak 2 dilim domates, 1 dilim peynir, 1 dilim salam, küçük bal, yağ, reçel ve sınırsız çay) hazırlanmış 10$ fiyat belirlenmiş hatta şansa bakın ki o anda mekanda başka hiçbir şey yapmıyorlar. Zorunlu değil mecburi kahvaltı masasına oturduktan bir süre sonra tur rehberi geldi, bize 4 günlük ekstra turların olduğu programı verdi ve masa masa dolaşıp insanları ikna etmeye çalıştı. Verilen programa baktığımızda fark ettik ki rehberin verdiği tur program ile bizim Ankara’da parayı verirken tamam bu tura gidiyoruz dediğimiz program farklı. Rehbere bu iki program farklı dediğimizde, yüzsüz bir şekilde aldığımız “Zaten genelde öyle olur.” cevabı bu sırada herhangi bir özür dilememesi ve hangilerine katılacaksanız hemen parasını verin tavrı, bir daha flyexpress ile bağlantılı hiçbir tura katılmayacağım kararını almama yetti. Hatta yaşadığım hayat için ne kadar şanslı olduğumu, insanların ne kadar düşük olabileceğini görmemi sağladı.
Önemli yerlerin önünde 5er dakika durup fotoğraf çektiğimiz bir şehir turunun ardından otelimize yerleştik. Kardeşimle kaldığım odada 2 tane tek kişilik yatak yerine 1 tane çift kişilik yatak vardı, otel görevlilerine değiştirmelerini söylediğimde ise “Tur şirketiniz rezervasyonu bu şekilde yapmış.” şeklinde, “Şu anda 2 kişilik boş odamız yok 2 gün sonra boşalacak isterseniz o zaman değiştirebiliriz” diye devam eden görece mahcup bir cevap aldım. Benim bu konuşmayı yaptığımı gören tur rehberi adeta yanıma damlayıp ben sorunumu çözmeye çalışırken bu durumda başkaları da olduğunu onların da sorununu çözmesi gerektiğini resepsiyon görevlisine söyledi.
Akşamı 70€ ücretli ekstraya katılmayıp Burj Kalifa’nın yanında bulunan Dubai Shopping Mall’a gittik. 2 Ocak – 2 Şubat arası Dubai Alışveriş Festivali varmış ve mağazalarda ciddi indirimler vardı. Sorun şu ki ülkede sadece %5 vergi olduğu için, fiyatlar her zaman en ucuz bu sebeple de ucuz markalar değil genelde pahalı markalar var yani indirimli fiyatlar bile çok pahalı. Özellikle Türkiye ekonomisindeki son gerileme sonucu alışveriş festivali fiyatları ile Türkiye fiyatları arasındaki fark 50-100 TL’yi geçemiyordu. Alışveriş merkezinin ortasında dev bir akvaryum var, aileler alışveriş yaparken ben balıkları izlemeyi tercih ettim, Türkiye’de dalış yapılan bir çok dalış bölgesinden daha çeşitli bir ekosisteme sahip hele ki o an dalış yapan görevlileri görünce imrenmediğimi söylersem yalan olur. Mağazalara uzaktan bir bakış attıktan sonra dışarı çıktık, her akşam, belli aralıklar ile su gösterilerinin yapıldığı büyük bir havuz. Su gösterisini izleyince, Ocean’s 11’in son sahnesinde Bellagio’nun su gösterisini izleyen çete üyelerinin ne hissettiğini çok iyi anlıyorsunuz, insana yaşadığını hissettiren, yaşama isteği veren bir gösteri.
31 Ocak Cuma günü beraber geldiğimiz topluluk Abu Dabi turuna gitmeye karar vermişken, kardeşim ve ben turların verimli geçmediğine inandığımız için kendimiz gezmeye karar verdik. Şans eseri daha önce Dubai’de yaşamış ve şu anda da Dubai’ye aile ziyaretine gelmiş bir tanıdık bulduk ve bizi gezdirmeyi teklif etti. Şehirde gezilecek nereler var derseniz aslında çok bir şey yok. Yapılan tüm o görkemli binalara rağmen, bence gezilecek çok bir şey yok. Gezdiğiniz süre boyunca şehir ne kadar zengin olduğunu, ne kadar görkemli bir yaşam sürdürdüklerini çok iyi gösteriyor ama burada çok güzel bir tarihi eser var, burada çok büyük bir kültür birikimi var diye görebileceğiniz pek bir yer yok. Bizde değişik bir şeyler yapma isteği ile güne Basra Körfezinde denize girerek başladık. Ocak ayında denize girerken kendimi Antalya’da kışın denize giren Ruslar gibi hissettim. Ardından burada insanlar ne yapıyor sorumuza alışveriş merkezlerini geziyorlar şeklinde aldığımız cevap ile Ibn Battuta Alışveriş merkezine gittik. Her bölümü farklı bir millete göre dekore edilmiş yapıda, tavan gökyüzü gibi boyanmış, genel hava semt pazarında geziyormuş havası yaratıyor. Sonradan öğrendik ki yazın hava çok sıcak olduğu için insanlar dışarı çıkamıyor bu sebeple sürekli alışveriş merkezlerinde geziyorlar. Alışveriş merkezlerinin kapalı alan sorununu görece çözmek için de tüm alışveriş merkezlerini sanki açık hava gibi dekore etmişler. Bir ayrıntı daha, halk sürekli klimalı ortamlarda olduğu için artık klimanın soğuğuna alışmışlar ve onlar için görece çok soğuk geçen Ocak ayında bile tüm arabalarda, binalarda klima çalışıyor.
1 Şubat günü 15.30’da, önceden katılmaya karar verdiğimiz tek ekstra tur olan Çöl Safari turu vardı. Tur öğleden sonra olduğu için sabahtan Dubai’deki Hard Rock Cafe’ye gitmek için yola çıktım. 1 saatlik bir tren yolculuğunun ardından şehrin diğer ucundaki Hard Rock Cafe’ye vardım. Daha önce bulunduğum Kopenag ve Roma’daki eşlerini düşününce Dubai Hard Rock cafe inanılmaz derecede büyük ve güzeldi. Girişte büyük bir alışveriş alanının yanında, 3 kat yukarıda merdivenle veya asansörle çıkılabilen yemek katı vardı. Yemek Ankara’daki eski Samatya kadarlı, yaklaşık 3-4 halı saha büyüklüğünde. Oradaki alışverişimi ve gezmemi de bitirdikten sonra otele dönüp safariyi beklemeye başladım. Bir süre bekledikten sonra araçlar geldi 1 şoför + 6 yolcu kapasiteli Toyota jipler, içleri deri döşeme, ve iskeleti güçlendirilmiş Toyota jipler, bir tanesine geçtik ve yolculuğa başladık. Şoförümüz, adını yanlış hatırlamıyorsam Tala 28 yaşında, aslen Yemenli ama doğma büyüme Dubaili birisi. Ne kadar zamandır çölde safari yapıyorsun dediğimizde doğduğumdan beri tepkisini verdi, ve gördük ki bu cümlesini de hakkıyla yerine getirdi. Yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuğun ardından şehirden çıkıp safarinin başlayacağı yere gittik ve tüm jiplerin gelmesini bekledik, yaklaşık 40 araç. Toplanma yerinde biraz oyalanıp fotoğraf çekildikten sonra harekete geçtik. Aslında sistem basit, önden bir araç gidiyor ve diğerleri de onu takip ediyor. Bizim şansımız şuydu ki şoförümüz sakin sakin insanları takip etmeyi çok sevmiyordu ve ayrı bir yoldan adamın da eğlenebileceği şekilde gittik. Açıkcası o anları anlatmak çok zor ama artık hakkıyla çölde safari yaptığımı söyleyebilirim ve herkese tavsiye ederim.
Safari sonrası akşam yemeği için bizi çölün ortasında kurulmuş bir kampa götürdüler, yer masaları, mangal, döner, çay, nargile aslında bizim Türkiye’de alışık olduğumuz şeyler ama onların kültürünün de bir parçası. Yemek ve dans gösterilerinin ardından otele geri döndük.
Son gün, öğleden sonra yolculuk var. Sabahtan Al Karama adlı, sahte ürünlerin satıldığı bölgeye gittik. İnsanlar orjinali 700 TL olan çantaların sahtesini 100 TL’ye alınca seviniyor, neden bilmiyorum. Al Karamanın saatleri meşhur demişlerdi, ucuz fiyata orjinalinin aynısı sahte saatler alabilirsiniz. Biz de bu tavsiyeleri dinleyip bir göz atalım dedik ve “Watches, watches, my friend do you want watches ?” tekliflerinin birinde uyduk, bizi küçük bir dükkanın arkasına götürdüler ve dükkan sahibi telefondan şöyle saatler ister misin hangi marka ne tarz saatler istersin sorularını sorduktan sonra birilerini aradı ve bir adam elinde saatlerin olduğu bir torbayla içeri geldi. Sahte bir Armani ve sahte bir Breathling saat beğendik, tabiki o süreye kadar hiçbir fiyat konuşmuyorlar biz sorduğumuzda da en son konuşuruz diyorlardı. Aklımızda saat başına 150 TL gibi bir fiyat vardı ki 250 dirhem civarına geliyor. Ama satıcı fiyat olarak toplam 1200 dirhem dedi üzerine de siz Türkiye’den geldiğiniz için ve öğrenci olduğunuz için indirim yaptım diye karşılık verdi. Uzun konuşmaların ardından biz kapıdan çıkıp giderken adam tamam 500 olsun az önce 500’e tamam demiştiniz veriyorum 500’e gibi şeyler söylüyordu. Özetle kazıklayabildiklerini ellerinden geldiğince kazıklıyorlar.
Al Karamanın ardından otele döndük, otobüs bizi aldı ve Sharjah havalimanına doğru yola koyulduk. Otobüse bindiğimizde her koltukta olan kumanyalar aslında yine kötü geleceğin habercisiymiş ama biz anlamamışız. Uçak için check-ini yapıp kapıda beklemeye başlamamızın üzerinden 1 saat geçmişti ki uçağın sonunda hazır olduğunu ve otobüslerle uçağa geçebileceğimizi söylediler. Uçağa bindiğimizde laf olsun diye yapılan ve içtenliğine inanmadığım bir özür, pilotun anonsunu son derece baştan savma yapması hatta rotayı yanlış söylemesi ve İstanbula varınca pilotu yine göremememiz gibi olaylar artık bize garip gelmiyordu. Ama flyexpress ve freebird bizi bir kez daha şaşırtmayı başardı, Ankara’ya varınca öğrendik ki 70 adet bagaj uçağa yüklenmemiş, bir tanesi de benimki. Uçak inmeden önce havalimanı yetkililerine haber gitmiş, 70 valizi yüklemedik gelenler merak etmesin kayıp değiller diye. Neyse kalabalığın dağılmasını bekledim, resmi kayıp bildirimini yaptım ve Ankara dönüş uçağını beklemeye koyulduk. Gezi sonunda bitmişti ve bunun için mutluyduk, kimse valizler yüzünden daha fazla can sıkmak istemiyordu.
Gezimiz boyunca sıkıntı yaşadığımız her an oradaki tur rehberleri bizim anlaşmamız tatil.com ile olduğu için muhattabımızın onlar olduğunu, flyexpress’in tedarikçi firma olmasına rağmen bizim yasal muhattabımız olmadığını söylediler ki kısmen haklılar. Ankara’ya dönüp kayıp valizlerle ilgili tatil.com’u aradıklarında bir bilgilerinin olmadığını uçak şirketiyle konuşmamız gerektiğini söylemeleri organizasyonda çalışan herkesin topu birbirine attığını bir kez daha görmemize sebep oldu. Müşteri hizmetlerindeki kız iyilik olsun diye tedarikçi firma ile görüşeceğini söyledi, onlarla görüşüp bana döndüğünde tedarikçi firma olan flyexpress in sorumluluk kabul etmediğini freebird ile konuşmamız gerektiğini söylediler. Sonuç olarak bir şekilde 4 günlük bir bekleyişin ardından valizlerimize kavuştuk ve umarım flyexpress ve tatil.com şirketlerini bir daha muhattap olmamak üzere geride bıraktık.
Yola çıkarken büyük ön yargılarla çıkmıştık, bir Arap ülkesine gidiyoruz, İslamiyetin egemenliğinde olan, tüm kuralların Kuran’a uymak zorunda olduğu bir yere gidiyoruz. Türkiye’nin görece Avrupalı yanını düşününce bizi yadırgarlar mı, ters tepkiler alır ayıplanır mıyız, petrol zengini bir ülke adamlar havadan para kazanıyor düşünmeden harcıyor gibi düşünceler vardı. Ama gittiğimizde gördük ki en azından Dubai öyle değil. Öncelikle şehirde yaşayanların çoğunluğu başka ülkelerden gelmiş insanlar, yaklaşık olarak %80i. Hal böyle olunca ana dil Arapça mı İngilizce mi ayırt etmek zorlaşıyor. Şu anki yönetim petrolün kalıcı olmadığının farkında ve bu yüzden emirliğin devamı, refah seviyesinin düşmemesi için elinden geleni yapıyor. Palmiye adaları, Yelken Otel, Burj Khalifa gibi oluşumlar aslında bunun için. Bu oluşumların bir çoğunda devlet büyük ortak ve gelen para da doğrudan devlete gidiyor. Devlet bu şekilde çeşitli yollarla para kazanabildiği için de halkını sömürmüyor, vergi sadece %5. Emirliğin gelişimini, yerleşke düzenini, modernliğini, kalitesini ve rahatlığını görünce şunu diyebilirim ki, evet bu emirliğin petrolü var ve bu sayede deli gibi zengin ama onlar bunun hayaline kapılmayıp elindeki parayı olabilecek en verimli şekilde kullanmışlar, saygı duymak lazım. Şimdiye kadar bir çok ülke gezmeme rağmen kadına bu kadar değer verilen bir ülke görmedim. Kadın erkek eşitliği kesinlikle yok, ataerkil toplum yapısı. Ama herkes birey olarak eşit. Ülke genel olarak kadın haklarına çok değer veriyor ve onları topluma kazandırmaya, kendi ayakları üzerinde durmaya teşvik ediyor. Mesela bizdeki başlık parasına benzer bir durum onlarda da var, ama para kadının ailesine bir bedel olarak verilmiyor, eğer kocasına bir şey olur, çalışamaz, veya eve ekmek getirmezse kadının kendinin ve çocuklarının geçimini sağlayabilmesi için bir güvence olarak veriliyor. Halk şu anda bu geleneğin gereksiz olduğunu, kadının çalıştığı için böyle bir şeye ihtiyaç duymadığını ama kültürel bir şey olduğu için sembolik olarak devam ettiğini söylüyor. Diğer konu kadınların çalışması, kadın isterse çalışabilir, ama dedik ya ataerkil toplum yapısı, evin reisi erkek, evi geçindirmek zorunda olan bu sorumluluğun sahibi ve tek muhattabı. Kadın çalışabilir ama kazandığı parayı sadece isterse evi için harcar, istemezse kendine saklayıp istediğini yapmakta özgür evi geçindirmek sade ve sadece erkeğin sorumluluğu. Son olarak, bizim büyük şehirlerdeki koşuşturmamız orada yok, insanların hiç gergin, stresli olduğunu görmedim, herkes güler yüzlü herkes yardımsever, insanların hayatlarından ne kadar memnun olduğunu görmek, gelecekte neden Dubai’de yaşamayayım sorusunu sormanıza sebep olacaktır. Yurt dışına çıkma şansınız varsa ve özellikle Avrupa’da bulunduysanız Dubai’ye gitmenizi şiddetle tavsiye ederim. Avrupa kültürleri genel olarak benzer olduğu için gezilerinizde benzer mimari yapılar benzer klişeler görürsünüz ve yaklaşık olarak aynı kültüre tanıklık edersiniz ama Dubai gibi farklı bir yere gitmek ve farklı kültürlerin de olduğunu görmek dünyanın sadece Avrupa’dan ibaret olmadığını gösteren eğlenceli bir gezi olur.